Hepimizin mutlaka etrafında vardır. Enerjisini aşağı çeken ve canımızı sıkan tipler. Hani o, bilgisi olmadan sürekli konuşan tipler. O insanlara Allah her şeyi tam vermiş de onlar sadece çene kısmını kullanıyor. Bundan dolayı yazının başında şimdiden ifade edeyim. Ağzı olan konuşuyor. Kafana takma bence…
Ne yaparsan, yap. Mutlaka konuşan birileri olacak. Sen canını sıktığınla kalacaksın.
Ağzı Olan Konuşuyor. Kafana Takma
Ben bazen öyle sinirleniyorum ki, madem ağzı olan konuşuyor, beyni olan da kullansın artık. Diye bağırasım geliyor.
İnsan vücudunda ağız olması, insana her konuda konuşma hakkını vermemeli diye düşünüyorum. Hemen hemen herkes bu konuda bana katılacaktır. Çünkü, eminim bir çok kişi bu durumdan muzdarip diye düşünüyorum.
Bu noktada bağıra bağıra bir hatırlatma yapmak istiyorum. Eyyyyy! ahali, biz insanların kulak diye bir organı da var. Bu organ, sadece karşıdakini dinlemeye değil, kendi ağzımızdan çıkanı duymaya da yarıyor.
Bu hatırlamadan sonra devam…
Hepimiz mutlaka bu ve buna benzer bir olay yaşamışızdır.
Araba alırsın heyecanlı heyecanlı, koştur koştur çıkarsın yola, bir arkadaşına denk gelirsin. Aracı yeni aldığını söylersin. Arkadaşından gelen cevap hayırlı olsun demekten ziyade arkadaşından enerji düşüren ve can sıkan o cümleler gelmeye başlar. “Ya keşke bu paraya bunu almasaydın.” “Bu arabada alınır mı?” gibi gibi…
Biri biriyle evlenir, konuşurlar. Birisi işe girer, konuşurlar. Araba alır, konuşurlar. Birisi tatile gider, konuşurlar. Birisi ev alır, konuşurlar. Konuşurlar da konuşurlar… Elin ağzı torba değil ki büzesin. Ağzı olan konuşuyor.
Toplumda inanılmaz bir şekilde yargılama var. Empati kurmadan, dinlemeden, herhangi bir konu hakkında bir cümle kurmadan önce her olayın bir hikayesi olduğunu düşünmeden yargılama yapılıyor.
Bence bunun önüne geçmekte biraz zor gibi görünüyor. Çünkü, eğitimlisi de yapıyor. Eğitimsiz diye tabir ettiklerimizde yapıyor. Zengini de yapıyor. Durumu iyi olmayan da yapıyor. Yani bunun parayla pulla ve eğitimle falan filan ilgisi yok.
Bu durumla çok karşılaşan ve bu duruma çok sinirlenen birisi olarak, bir an sinirlendim. Yazmaya biraz ara vereyim. Eeeeevet, biraz sakinleştim. Yazımıza ve konumuza devam edelim.
Düşünmeden konuşmamak lazım. Etkili ve etkin bir şekilde dinlemeden konuşmamak ve yargılamamak gerekiyor. Çünkü kuracağımız en ufak bir cümle bir başkasının hayatında önemli bir rol oynacağını bilmek ve unutmamak gerekiyor.
Konuştuğumuz her kelime ya da cümle söz olarak bilinir. Eğer sözler bir faydaya matuf ise kelam, sadece konuşmak için söylenmişse laf olarak değer bulur.
Kuşun ağzından çıkana ötme, köpeğin ağzından çıkana havlama, kurdun ağzından çıkana uluma, sığırın ağzından çıkana böğürme, eşeğin ağzından çıkana anırma, atın ağzından çıkana kişneme, insanın ağzından çıkana da söz denir.
İşte karşınızdakilere öyle davranın ki, öyle sözler söyleyin ki, her sözünün kelam ve her sözünüzün değeri altın olsun. Karşınızdakine ilham ve motivasyon kaynağı olsun.
Bu noktada çok güzel bir söz paylaşmak istiyorum. “Söz ağızdan çıkıncaya kadar senin esirindir. Ağızdan çıktıktan sonra sen onun esiri olursun.” Bu düstur ile hareket etmekte fayda var.
Eeeeee Yusuf hocam. Bu kadar konuşanın ortasında kafaya nasıl takmayacağım. Dediğinizi duyar gibiyim. Hemen anlatıyorum.
Bir kere şunu çok net bilmemiz gerekiyor. Herkes öyle ya da böyle konuşuyor. Ağzı olan konuşuyor. Aşağıda bunun ile ilgili çok güzel bir hikaye paylaştım. Okuduktan sonra göreceksiniz. İnsanlar herhangi bir olay ile ilgili her şekilde konuşacak bunun alternatifi yok. Doğru bildiğinizi yapın.
Doğru bildiğimizi yaparken tabii ki de toplumdan da ayrışmamak, toplumu da tamamen yok saymadan hareket etmekte fayda var. Örneğin: Bikini ile sahildeyseniz kimsenin garibine gitmez. Ancak, evinizde bikini ile pencere ve perde açık bir şekilde oturursanız güzel karşılanmaz.
Toplumsal değerleri göz önünde bulundurarak doğru bildiğimizi yapmakta fayda var. Doğru yerde, doğru zamanda doğru sözü söylemek kadar önemli bir şey yok.
Elin Ağzı Torba Değil ki Büzesin
Ağzı Olan Konuşuyor. Kafana Takma konu başlığına çok uygun olan bir hikayeyi paylaşmak istiyorum. Tam da bu yazıma çok uygun olan bu hikayeyi kesinlikle okumanızı öneririm.
Günün birinde Nasreddin Hoca ile oğlunun komşu köylerden birine işleri düşer. Birlikte yola çıkarlar. Yolculuk sırasında Hoca, küçük olduğu için önce oğlunu eşeğe bindirir. Biraz sonra karşılarına çıkan bir adam, eşek ve üstündeki çocuğu iyice bir süzdükten sonra;
“Hey gidi zamane gençleri hey! Hiç utanmadan kendileri eşeğe binerler, yaşlı, bilgin babalarını yürütürler!” diye söylenir.
Adam, yanlarından geçip giderken oğul da utancından kıpkırmızı olur, eşekten iner ve babasını bindirir. Biraz sonra karşılaştıkları adamlar da başlarlar söylenmeye:
“Aman, şuna da bak! Senin yaşın geçmiş, kemiğin kartlaşmış; hem işte geldin, işte gidiyorsun. Şu taze fidanı eşeğe bindir de yorma zavallıyı!”
Bu söz üzerine Hoca Efendi oğlunu da eşeğe bindirir ve baba oğul eşeğin üstünde yollarına devam ederler. Bir süre bu şekilde yol aldıktan sonra birkaç kişi daha karşılarına gelir. Bunlar da başlarlar konuşmaya:
“Amma acımasız adamlar var şu dünyada!” “Bu zavallı eşek ikinizi nasıl taşısın?”
Bu söz üzerine Hoca Efendi ve oğlu eşekten inerler. Eşeği önlerine katarak kırıta kırıta giderlerken karşılaştıkları adamlar da bu duruma karışmadan duramazlar:
“Allah Allah, bu ne budalalık yahu!” “Bak yahu, eşek önlerinde bomboş, hoplaya zıplaya keyifle gidiyor.”
Bütün bunları duyan Hoca, adamlar uzaklaştıktan sonra oğluna der ki:
“Bak oğul, adamları gördün işte… Hiçbirini memnun edemedik… Ne yapalım elin ağzı
torba değil ki büzesin.” Akşehir Belediyesi Nasreddin Hoca Fıkraları
Yusuf TOKMUÇ-Kariyer ve Gelişim Blogumda: Ağzı Olan Konuşuyor. Kafana Takma! ile ilgili anlatımda bulunmaya çalıştım. İçeriği beğendiyseniz daha fazla kişiye ulaşması için paylaşmayı, içeriğe katkı sunmak isterseniz de aşağıda yer alan yorum bölümüne fikir ve görüşlerinizi bırakmayı unutmayın.
0 Yorum